• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.91)
mülksüzler - ursula k. le guin
romanım mülksüzler, kendilerine odocu diyen küçük bir dünya dolusu insanı anlatıyor. isimlerini toplumlarının kurucusu olan ododan alıyorlar; odo romandaki olaylardan kuşaklarca önce yaşamış, bu yüzden olaylara katılmıyor, ya da yalnızca zımnen katılıyor, çünkü bütün olaylar aslında onunla başlamıştı.odoculuk anarşizmdir. sağı solu bombalamak anlamında değil: kendine hangi saygıdeğer adı verirse versin bunun adı tedhişçiliktir. aşırı sağın sosyal-darwinist ekonomik özgürlükçülüğü de değil; düpedüz anarşizm: eski taocu düşüncede öngörülen, shelley ve kropotkinin, goldmann ve goodmanın geliştirdiği biçimiyle. anarşizmin baş hedefi, ister kapitalist isterse sosyalist olsun, otoriter devlettir; önde gelen ahlakî ve ilkesel teması ise işbirliğidir (dayanışma, karşılıklı yardım). tüm siyasal kuramlar içinde en idealist olanı anarşizmdir; bu yüzden de bana en ilginç gelen kuramdır. ursula k. le guin...vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. devrimi satın alamazsınız. devrimi yapamazsınız. devrim olabilirsiniz ancak. devrim ya ruhunuzdadır ya da hiçbir yerde değildir. konuşmasını bitirirken, yaklaşan polis helikopterlerinin gürültüsü sesini boğmaya başladı. (vikitap)


  1. yer yer spoiler içerir.

    cesur yeni dünya, ütopya, 1984, güneş ülkesi ayarında bulduğum etkileyici kitap. günümüzün toplumsal ilişkileri ve yaşam biçimi üzerinden kurgulanmış bir urras (dünya) ve 170 yıl öncesinde o dünya içerisinde düzene isyan ederek her türlü iktidar, mülkiyet ve tahakküm ilişkilerinden kurtulmuş, 'odo' isimli eylem ve fikir kadınının sunduğu öğreti ve idealin peşinde annares (ay)'de devletsiz, yasasız bir düzende yaşayan toplum. büyük göçten sonra hiç iletişimde bulunmamış iki gezegen.

    bu iki toplum yaşayışına ait tasvirler, farklar ile tanık olunan olay ve durumların bireyde yarattığı sorgulamalar; o an için bilinen paradigmayı değiştirebilecek boyutta yaptığı fizik çalışmalarını geliştirmek ve paylaşmak maksadıyla büyük göçten sonra ilk defa urras'a giden, ilk kez urras ile iletişime geçen shevek adında annaresli gözünden anlatılıyor.

    kitapta; savaş, mülkiyet, cinsiyet(çilik), cinsellik, iş bölümü, aile, tahakküm, zaman, para, söylem ve dil, iktidar, bürokrasiye vb. yaşamın her alanına sirayet eden mevzularla ilgili sorgulamalar ile farklı bakış açıları var.

    urras ve annares'in mukayesesinde teraziyi kıran ise annares'in kurak, verimsiz sadece 3-4 hayvan türünün yaşayabildiği bir çöl olması. bu nedenden olacak, annares'de uzun süren insan yaşamını açlık tehlikesiyle yüz yüze bırakan kıtlık, gayri resmi küçük bir bürokratik yapılanma ve birey özgürlüğünün önüne geçmeye başlayan toplumsallık ortaya çıkarmaya başlıyor.

    urras'a ilk gittiğinde gördüğü (gerçekten soyutlanılmış) yaşayış karşısında düşüncelerini sorgulayan shevek, gerçeği görmeye başladıktan sonra urraslıların deyimiyle cehennemi keşfediyor ve annares'e dönebilmenin yolunu arıyor, sanırım böylelikle her şeye rağmen terazi bir tarafta kalıyor.

    eleştirebileceğim yer ise annares'teki toplum yaşamına ilişkin canlandırmayı sağlayabilecek yeterince ayrıntının kitapta olmaması. burada bir boşluk oluşuyor.

    "çünkü urras'ta biz annares'lilerin gereksinim duyacağı hiçbir şey yok, hiçbir şey! 170 yıl önce eli boş ayrıldık, haklıydık da. hiçbir şey almadık. çünkü burada devletlerden ve silahlardından, zenginlerden ve yalanlarından, yoksullardan ve sefaletlerinden başka bir şey yok. urras'ta doğru hareket etmenin, temiz bir yürekle hareket etmenin yolu yok. içine kar, zarar korkusu ve güç isteği girmeden yapabileceğiniz bir şey yok. hanginizin diğerine 'üstün' olduğunu bilmeden ya da kanıtlamadan bir başkasına günaydın diyemezsiniz. diğer insanlara kardeş gibi davranamazsınız, onları kullanmanız ya da aldatmanız, onlara emretmeniz ya da itaat etmeniz gerekir. baika birine dokunamazsınız, yine de sizi yalnız bırakmazlar.

    özgürlük yok. bir kutu- urras bir kutu, bir paket, bütün o sarmalanmış, güzel mavi göğüyle, çayırları, ormanlarıyla ve büyük kentleriyle kutuyu açıyorsunuz, peki içinde ne var? toz içinde, kapkara bir bodrum ve ölü bir adam. elini başkalarına uzattığı için eli koparılmış bir adam. sonunda cehenneme vardım.."

    ekleme: bülent somay'ın sonsözde bahsettiği bir detayı da eklemek istedim. kitabın, ingilizce adı "the dispossessed". dostoyevski'nin, sahip olunanlar anlamına gelen "the posessed", türkçe adı ecinniler olan romanının tersi bir isim. bu yüzden kitabın, ecinniler romanında yapılan anarşistleri "ruhu cinler tarafından ele geçirilmiş" tanımlamasına ve benzeri bakış açısına yönelik de bir tavır barındırdığı aşikar.